Okumuş olanların malumudur ki, Mesnevide birtakım hikayeler vardır. Fakat onların dercedilmesi, masal söylemiş olmak için değil, o kıssalardan hisse alınmak düşüncesiyledir. Çünkü yüksek bahisler ve derin hikmetler, böyle misallerle bir dereceye kadar anlaşılabilir. Mesnevi’ye, kurt-tilki masalı diyen beyinsizlerin terbiyesizliği, maksadın ulviyyetini kavramamış olmalarındandır.
Mesnevi’de lafızdan ziyade, manaya ehemmiyet verilmiş; bir şiir kitabı yazmak değil, okuyanlara hakikati anlatmak gayesi hedef ittihaz edilmiştir. Bundan dolayı avam tabakası, içindeki hikayeleri dinler ve hoşlanır. Havasdan olanlar, ifade eylediği hakikatten hisse ve feyz alır. Onun için, cahiller müstesna olmak üzere, her sınıf arasında okunur ve dinlenir. Hazret-i Mevlana, bazen bir hikaye nakline başlar; fakat onu hemen tamamlamaz. Münasebet dolayısıyla başka fıkralara, onlardan yine bilmünasebe bazı hakikat ve bilgilerin nakline geçer, sonra dönüp evvelki kıssayı bitirir. Bazen de iddialı bir hikaye söyler. İki tarafı mübahasede bulundurur ve taraflara fikirlerini o kadar kuvvetli delillerle müdafaa ettirir ki, hangi tarafın sözü okunsa ve dinlense, insan o taraf haklı demeye mecbur kalır. Onun için, bir tarafı dinleyip de hüküm vermeye kalkışmamalı, bizzat nazım-ı alisinin vereceği hükmü beklemelidir.
Şu da hatırda bulunsun ki, Mesnevi’de bazı hezlamiz (alaycı-açık) fıkralar vardır. Bunlar, yalnız zahiri görenler arasında nezih görülmese bile, basiret sabitleri nezdinde hal ve makama münasip oldukları için, fasih ve beliğ sayılırlar.
Hazret-i Pir:
Beyt-i men beyt nist iklimest,
Hezl-i men hezl nist ta’limest
“Benim her beytim, beyit değil, bir mana iklimidir. Hezlim de hezl değil, talim için söylenilmiş sözlerdir.” beytiyle, bundaki hikmeti beyan eder. (Hezl: Saçma, uyduma, yalan, şaka söz)
Şurası da unutulmamalıdır ki Mesnevi, ekseriyeti itibariyle Hüsameddin Çelebi’nin anlayışına göre şekillenmiştir. Nitekim:
“Şu söylediklerim, senin anlayışına göredir. Doğru ve yüksek bir muhatab bulamadığım için ölüyorum” buyurulmuştur. Acaba Hazret-i Mevlana, Hüsameddin Çelebi’den daha kavrayışlı bir muhatab bulsaydı, neler söyleyecekti?
Bazem de Hazret-i Pir, kendi makamından söylemiş ve mazhar olduğu ilhamların beyanına yol vermiştir. Kendini, söylediklerini değil; Hüsameddin Çelebi’ye hitaplarını bile layıkıyle anlamak, bizim gibi aciz ve gafil olanların karı değildir.
“Hepsi anlaşılmasa bile, hepsi terkedilmez” diye, Arapça bir söz vardır. Biz de Mesnevi’nin mübarek beyitlerini dikkatle okuyup anladığımız kadarından istifade etmeliyiz. Daha fazlasının anlaşılmasını lutf-u İlahiden temenni etmeliyiz. Ata-yı Rabbanide cimrilik yoktur. Sıdk-u ihlas ile istenilen şeyleri esirgemez. Ekrem-ül Ekremib olduğu için, kerem-ü inayetiyle ihsan eder.
Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim ki, bazı cahiller ve yarı aydınlar: “Mevlana’nın felsefesi” deyip duruyorlar. Bilmiyorlar ki Mevlana, filozof değil; sofidir.
Mesnevi’de felsefeden değil, tasavvufun hakikatlerinden bahsedilir.
Felsefenin me’hazi akıl, tasavvufun menbai nakildir.
Akıllar farklı olduğu için, felsefede “İkani”likten “Reybi”liğe kadar tam bir muhalefet vardır.
Tasavvufta ise istidad farkı dolayısıyla teferruatta basit farklar görülse bile, esas meselelerde bütün tasavvuf ehli müttehiddir.